20 Mart 2016 Pazar

Archigram’ın Ütopyası




Ütopya, olmayan yer ya da ideal yer ya da ideal yerin olmayışıdır. Fransız Devrimi’nin özgürlük, eşitlik ve kardeşlik söylemi ardından komünizm, insanlara eşit yaşamın mümkün olabileceği umudunu aşılamıştır. Ne yazık ki , Sovyet Rusya’nın çöküşü, Hitler Almanya’sının varlığı gibi gerçekler, umutları yok eder. Bu nedenle, ütopyalar ve distopyalar birbirine dönüşerek varlıklarını sürdürmektedir. Daha çok yazınsal olduğunda, ütopyaların gücünden bahsetmek mümkün gibidir. Kağıda döküldüğü anda sanki gerçekleşme potansiyelini yok etmektedir. Mimarlıkta, ütopyaların temsil edilişi belki de bu yüzden hareket, hız -Archigram – organik büyüme -metabolizma- gibi sonsuzluk çağrıştıran kavramlar üzerine kuruludur.

Archigram’ın “ütopya”sı en genel anlamıyla teknoloji ve tüketim kültürü kavramlarıyla şekilleniyor. Bu ütopyada en genel anlamıyla mobilite, daha dar kullanımıyla göçebelik özgürlük kavramıyla neredeyse özdeşleştiriliyor ve İtalyan fütüristlerini hatırlatacak bir şekilde devinim kutsanıyor. Bu çerçevede işlevselliğine göre takılıp çıkarılan apartmanlar ve kuleler, yürüme bantları, hareket eden şehirler, vinçler yardımıyla sökülüp taşınan prefabrik “kutu” evler bu göçebeliğin ve dolayısıyla “özgürlüğün” şekilsel öğeleri olarak betimleniyor. Böyle bir mimari evren tarafından çevrelenmiş bulunan bireyler ise tüketime endeksli bir yaşamın getirdiği mutluluktan nasiplerini alıyorlar. “Archigramya”nın sakinleri genellikle pişmiş kelle gibi sırıtıyorlar, özgürlüğün tadını çıkarıyorlar.
Archigram’ın ütopyası  içinde çeşitli çelişkiler ve kırılma noktaları barındırmaktadır. Archigram’ın bu kırılma noktalarını açığa çıkartmak, onun rahatsız edici optimizminin altındaki karanlığı görmemizde fayda sağlayacaktır.




Archigram’daki ilk kırılma noktası onun “geleneksel” mimariye karşı çıkışında saklıdır. Archigram özellikle Bauhaus’un bütün mimari öğeleri işlevsel bir yerden kurgulayan, sade ve hatta soğuk tavrına karşı işlevselliğin bir elzem olmadığını imlercesine gerçekleşmeyecek, gerçekleşemeyecek, sadece kağıt üzerinde kalacak tasarımlar üretmiştir. Fakat bu tasarımların içerisinde Bauhaus’u aratmayacak kadar formel, işlevsel yapılar gözlemlenmektedir. İşlevselliği uç boyutlara taşıyan “plug in” kulelerin ve sökülüp takılan kabinlerin abartılı bir işlevsellik barındırdıkları gözden kaçırılmamalıdır. İşlevselciliğe ve kökenlerini basit geometrik şekillere dayandıran mimari form anlayışına karşı verilen bir savaşın daha da abartılı bir işlevselcilik ve yapıtaşlarını benzer bir form anlayışına dayandıran bir simülasyon üzerinden verilmesi içsel olarak çelişkilidir. Böyle bir mevzileniş moderni yıkmak şöyle bir dursun onu sadece beslemeye yarayacaktır.

İkinci kırılma noktası devingenlik ve mobilite kavramlarının özgürlükle bağlantılandırılması konusunda açığa çıkmaktadır. Yapılarda herşey ve herkes sürekli hareket halindedir. Modern yaşamın gerektirdiği devinime uygun olacak şekilde şehirler bile hareket etmektedir. Yapının bu hareketliliği bireyin de mobil ve “dolayısıyla” özgür olduğu izlenimini vermektedir. Ama bu durum modern toplumdakine benzer bir şekilde sadece bir simulasyondur. Şehrin hareket ediyor olması sizin de hareket ettiğiniz anlamına gelmez. İşyeriniz, konutunuz, toplumsal ihtiyaçlarınızı karşıladığınız çeşitli mekanlar aynı şehir-evrenin içerisinde bulunduğu sürece şehrin hareketi ütopyanın bireyleri için bir şey ifade etmemektedir. Ayrıca konutların hepsinin standart dikdörtgen prizmalar şeklinde kurgulanmış olduğu göz önünde bulundurulduğunda konutun vinçle nerede konumlandırılmış olduğu bir şey ifade etmeyecektir. Konut her daim aynıdır. Üstelik ulaşım ağının da gelişmişliği de göz önünde bulundurulduğunda konutun nerde olduğunun anlamı yoktur. Fiziki olarak yer değiştirse de ütopyanın konutu psikolojik olarak tekdüze ve sabit olacaktır.



Aynı şekilde bir kırılma noktasına da tüketim kültürünün Archigram tarafından algılanışı üzerinden ulaşmamız mümkündür. Tüketimin başlı başına bir kültür haline gelmesi tarihsel bir olgudur ve dolayısıyla kapitalizmle alakalıdır. Archigram ütopyasının tüketim kültürünü sahiplenen tavrı onun kapitalizmi de sahiplendiği çıkarsamasını yapmamıza olanak tanımaktadır. Bu bağlamda ütopyadaki tehlikeyi en güzel şekilde gözler önüne serecek olan kanıt belki de tüketen ve bu çerçevede mutlu olan insanların tek tip, hücreye benzer evlere tıkılmış olmasıdır. Bu garip totaliter tutum, ütopyanın bütün makyajının silinmesine yol açmaktadır. İnsanlar her türlü markadan tüketim nesnelerini çılgınca tüketme lüksüne sahiptirler, ama garip bir şekilde evlerinin şeklini seçememektedirler. Peki evlerin şeklini kim seçmektedir? Kapitalist bir toplum özü gereği sınıflı bir toplum değil midir? Öyleyse ütopyada sınıflar nasıl şekillenmiştir? Patronlar var mıdır? Onlar da aynı tip evlerde mi kalmaktadır? Eğer patron diye bir şey yoksa “meta” ne aramaktadır? Şehirlerin nereye gideceğine kim karar vermektedir?

Tüketim kültürüyle tek tip evler arasındaki çelişki irdelendiğinde yürüyen şehirlerin aslında birer karınca çiftliği, mobil bir toplama ve çalışma kampı olarak değerlendirilebileceği görülecektir. Yaldızı kazıyınca ortaya totaliter bir disütopya çıkmaktadır. Ütopyanın bireyi mobil olduğunu zanneden ama aslında hareket edemeyen, tüketerek farklılaştığını zanneden ama öz itibariyle aynılaştırılmış, seçimleri sadece o markayı değil de bu markayı veya merkez sağı değil de merkez solu seçmeye indirgenmiş bulunan; sürekli gözetlenen, kontrol edilen bir bireydir. Bu bağlamda o birey benzer düşünsel hücrelere hapsedilmiş günümüz bireyidir.

Archigram’ın tüketimi yücelten ütopyasının mutlu insanları Requem For a Dream’deki anne karakterini anımsatmaktadırlar. Suratlarındaki abartılı mutluluk ifadeleri sayesinde “ütopya”nın kendisini bugünle bağlantılandırarak eleştirel bir yerden okuyabilmemiz mümkündür. Ne mutlu ki Archigram “ütopya”sının üzerindeki yaldızın abartılı olması onun kazınmasını kolaylaştırmaktadır.




Kaplan, Neşe ve Ünal, Gülin. “Bilim Kurgu Sinemasını Okumak” Der Yayınevi, İstanbul, 2011, 46
Kumar, Krishan, Utopia and Anti-Utopia in Modern Times, Utopia and Anti-Utopia in the Twentieth Century, (1987) Oxford: Basil Blackwell, s.259
http://www.kollektifangst.com/archigram-utopya-mi-disutopya-mi/
https://tr.pinterest.com/search/pins/?q=archigram&rs=typed&0=archigram%7Ctyped

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder