Bugün, uluslararası İstanbul Bienalinin sanat ortamında önemsendiği bir
dönemi yaşarken, sergilenen Türk sanatçılar arasındaki kadın erkek ayırımının
epeyce fazla olduğu dikkat çekicidir. Bu bienale seçilen Türk sanatçılarını
değerlendirdiğimizde toplam 62 erkek sanatçıya karşın 34 kadın sanatçının
yapıtlarının sergilendiği görülür. Yıllar boyunca Türk kadın sanatçıların erkek
sayısının yarısına tekabül ettiği görülür. Bu bienallerde başarıyla Türkiyeyi
temsil eden kadın sanatçılardan özellikle Gülsün Karamustafa, Ayşe Erkmen, Hale
Tenger başta olmak üzere hemen hepsi dünyanın birçok yerinde çalışmalarını
sürdürmektedir. Diğer taraftan, bir ikisi dışında erkek sanatçıların
uluslararası ortamda bu başarıyı yakalayamadıkları açıktır. Burada, sunulan
sanat kadar diğer bazı kriterlerin etkin olduğu kabul edilmelidir.
Sanat açısından kadın sanatçının yeniyi yakalama, deneyselliği, hatta
kadınlık birikiminin getirdiği yeni malzeme, teknik ve görüşü sunma
mücadelesinde erkeklere nazaran daha başarılı olduğu savunulabilir. Diğer
taraftan, kadının feminist hareketler sonucunda tüm uluslararası sanat
ortamında tercih edilmesi, bir yabancı dil bilmesi ve görgüsü, hatta
ilişkileri, onun sanat ortamında aranılan sanatçı
olmasıyla bağdaştırılabilir.
olmasıyla bağdaştırılabilir.
Ülkemizde zaman zaman sanat ortamında sayısı artmaya başlayan fuarlar
arasında en başarılı sanatçıların/yüksek fiyata
satan sanatçıların isimleri verilir, ama bunların arasında yer almaz
kadın sanatçı. Sebebi, çoğu koleksiyoncu bir yapıtı alırken beğensin beğenmesin
genelde para kaybedeceği bir esere yatırım yapmaz. Kadın sanatçının ürettiği
dönemde ne kadar başarılı olsa da sanatına devam edip edemeyeceği her zaman
için bir tehlike arz eder.Danışmanlar galeriler koleksiyoncular küratörler
müzeler her ne kadar kendilerinin objektif kararlar verdiklerini söyleseler de
kadın sanatçının onların kontrolü altında olan sanat ortamında yeri sınırlıdır.
Sanat tarihinde kadınların önemi ancak feminist eylemlerin sonucu olarak
Amerika ve Avrupada benimsenmeye başlanmış ve ancak 60’lı yıllardan itibaren
kadın sanatçı tarihlerinin araştırma ve yazılarının katkılarıyla bir bellek
oluşturmaya başlamıştır. Türkiyeye baktığımızda bir kadın sanatçının
galerilerde sergiler açabilmesine karşın koleksiyonlara alınma şansı
azdır.1970lerde devlet, belediye, banka galerilerinin yanı sıra açılmaya
başlayan özel galerilerle sanatçıların sergileme olanakları çoğaldığından bu
konuda pek sorun yaşanmadığı söylenmelidir.Ancak çoğu koleksiyoncu seçimlerinde
kadın erkek ayrımı üstünde durmasa da koleksiyonları incelendiğinde pek azının
kadın sanatçıya yatırım yaptığı söylenebilir. Anne olmanın kadının sanatını
yapmasını engellediği fikri en başta gelir.Bu özelliğin onun zamanını aldığı
gibi yaratıcılığını da zayıflattığı inancı neredeyse gelenekselleşmiş bir
görüştür. Bugünün sanat ortamında uzun yıllar öteki olan kadına bakışın
değişmesi biraz da 20.yy ın ilk yarısındaki yaratıcı dönemin duraklaması sonucu
postmodernizmin getirdiği çelişkiler ile olmuştur. Yüzyıllarca süren erkek
sanatçı hegemonyası nihayet alternatif yaratıcılığıyla kadına hatta batı
dünyası dışında yeni kimliklere yönelmiştir. Yeniçağın küratörlerinin bu arayış
içinde gence ve kadına yakın durmaya başladığı söylenebilir. Ancak her şeyden
evvel kadın sanatçının kendisiyle ilgili geçmişi anlaması ve önündeki
örneklerden yola çıkarak bilinçli bir yol haritası çizmesi de
gereklidir.Amerikada 70li yılların başında Whitney bienaline seçilen sanatçılar
arasında kadın sanatçıların %5 oranında olması onların toplu protesto eylemleri
sonucunda daha sonraki yıllarda kadın sanatçı sayısının şaşırtıcı derecede
artmış olması dikkate alınırsa bu yol haritasının temelinde birleşmenin doğru
bir seçim olduğu görülebilir.
70li ve 80li yıllardaki kendi sanat ortamımıza baktığımızda böyle bir
sorgulamanın hiç de gerçekleşmediğini görürüz. Kadın sanatçılar yarışmalarda
aldıkları ödüllerle mutludurlar ve zaten sanat ortamında etkin olmayan müzenin
satın almalarını hiç de sorgulamazlar. 1977-87 arasında M.S.G.S.Ü.tarafından
gerçekleştirilen ve zamanında en önemli sergi olan yeni eğilimler sergilerinde
1977 de ödül alan kadın sanatçı yoktur.
Daha sonraki yıllarda, Ayşe Erkmen, Neşe Erdok, Azade Köker 1979 da, Nur Koçak, Füsun Onur 1981 de Tomur Atagök 1983 te, Fatoş Beykal, Lale Özgüder, Handan Börütücene, Şeyma Reisoğlu, Mine Ternar 1985 te, Gülsün Karamustafa 1987 de ödülleri alarak dikkat çekmiştir.Daha sonraki yıllarda, Ayşe Erkmen, Neşe Erdok, Azade Köker 1979 da, Nur Koçak, Füsun Onur 1981 de Tomur Atagök 1983 te, Fatoş Beykal, Lale Özgüder, Handan Börütücene, Şeyma Reisoğlu, Mine Ternar 1985 te, Gülsün Karamustafa 1987 de ödülleri alarak dikkat çekmiştir.
İslam etkisinin azalması ve batı kültürü ile yakınlaşma Osmanlı
ailelerinin kızlarını eğitme yolunda attıkları adımları hızlandırmıştır.
Batının osmanlı yönetimindeki topraklarındaki kültür mirasının talanını önlemek
üzere gerçekleştirdiği çoğu girişimi saray tarafından desteklenmiştir.
Fransanın da yaşam biçimini benimseyen Osmanlının üst sınıfı başta saray olmak
üzere kadınlar günün moda kıyafetlerini giyerek, Fransızca öğrenerek, piyano
çalarak ya da resim yaparak yeni bir döneme girmişlerdir. 1919 türk ressamlar
cemiyeti, 1929 güzel sanatlar birliği, 1916 galatasaray sergileri. 1950lerden
itibaren kadın sanatçıların giderek daha üretken olduğu izlenir. Üç boyutlu
işlere odaklanan sanatçı sayısı artış göstermiştir. Heykel, Özgün baskı, Seramik
,Fotoğraf, video,yerleştirme..
70li yıllardan itibaren daha etkin olan bu grubun öncelikle özellikleri
arasında yurtdışıyla yakın ilişkileri, yabancı dil bilmeleri, sanatsal
çalışmalarının yanı sıra çoğunun araştırmacı- yazar özellikleri ve üniversite
öğretim elemanı olmaları da dikkat çekicidir. Bir anlamda yaptıkları işleri
gerisinde onları destekleyen bilinç ve görüş bulunmaktadır. Son yıllarda bazı
sanatçıların Rene Block gibi uluslararası küratörlerin desteğini almalarının
yanı sıra yabancı koleksiyoncuların, hatta müzelerin koleksiyonlarına girmiş
olmaları, Türk kadın sanatçılarının mekanlarının genişlediğinin habercisidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder