21 Mayıs 2016 Cumartesi

Mekan Yer Hafıza

Konutlarda nitelik kavramı üzerine çalışma yapan araştırmacılar, geleneksel yaşam biçimini yansıtan konut imgelerinin insanların geçmişle bağ kurmaları açısından önemli olduğu görü- şünde birleşmektedir. Bu bağın kurulmasında insanın yaşadığı çevreyle olan etkileşimi ve bu etkileşimi zihninde saklayıp, yeniden anımsama ve geri çağırma yeteneğinin önemi ortaya çıkmaktadır. Bellek, geçmişi saklama ve yeniden meydana getirme yetisidir. Ansal bir işlem olup bilinç işidir. Bellek bir yeti olduğu gibi aynı zamanda özneyle nesne arasındaki etkileşimin sonuçlarını barındırma yeridir.
Mekânda kalıcı bellek “Yaşam boyunca mekânla ilgili duyumların, algılamaların, öğrenmenin, deneyimlerin ve anıların yalnızca kendi bileşenleri ile değil; içinde geçen fenomenlerle, ortam özellikleriyle ve yaşamla birlikte, bir başka deyişle "bağlamı" ile birlikte belleğe kaydedilmesi, ilişkilendirilmesi” olarak tanımlanabilir. Kalıcı mekân belleğinin tanımından yola çıkarak kalıcı bellek;
• Mekanın duyum aşaması, 
• Mekanın algılanması
• Mekanın belleğe kodlanması olarak üç süreçte oluşmaktadır.

Mekânın duyum aşaması olarak ele alınan ilk aşama fiziksel uyaran; renk, görüntü, doku, bi- çim, ses, ışık, yansıma, koku, gibi veriler olarak görme, işitme, koklama, tat alma, dokunma, denge gibi duyular aracılığı ile mekânın fiziksel bileşenlerinin, içinde gerçekleşen fenomenlerin ve tüm bağlamın insan tarafından duyumsanmasını sağlar. Bu aşamada mekânın fiziksel gerçekliği ile bireyin duyu organları sarmal bir yapı oluşturur.

Mekâna ait bileşenlerin oluşturduğu farklı özellikler bireyin duyumsal yapısı ile etkileşime girdiğinde algısal sürecin bilişsel ve zihinsel süreç- leri başlar. Mekânda yer alan sesler ve bu seslerin çeşitliliği ve düzeyleri, dokular, renkler, kokular, yüzeylerin konumu, fiziksel özellikler çok sayıda duyum ile adlandırıldığında birey bunları kendi değerlendirme süzgecinden geçirerek bir takım yargılara erişir ve mekânı algılar.

Mekânsal bir ögenin bellekte saklanması bireyin duyumsal ve algısal süreçte mekânı algılarken mekânla kurduğu ilişkinin boyutlarına göre değiş- ken bir yapı sergiler. Mekân birey için ne kadar çok bağlam içeriyorsa mekân o kadar kalıcıdır. Anılarla, deneyimlerle, algılarla, duyumlarla desteklenmiş bir mekân bellekte ilişkilendirilir, eşleştirilir, yönlendirilir karşılaştırılır ve kodlanır. Bu kodlama uzun süreli belleğe alınma anlamına gelir. Uzun süreli bellekte kodlanan bu öge, bireyin yaşam döngüsü içerisinde tekrar hatırlanmak üzere geri çağrılır.

Antropolog Nathan Wachtel'a göre toplumsal belleğin korunması mekana sabitlenerek gerçekleşebilir. Pierre Nora ise hafızanın mekansal olarak kurulduğuna dikkat çekiyor. Nora'ya göre hafıza, mezarlıklar, katedraller, savaş meydanları, hapishaneler gibi somut ve fiziksel alana eklemlenir. Böylece bellek o coğrafi mekanda yaşam bulur. Anıtlar, müzeler gibi mekanlar hafıza mekanları olarak öne çıkar. Diğer taraftan bir sokak adı bile kollektif belleğin yaşatılmasında rol oynar.
Varolan hafıza mekanlarının yaşatılmasının yanında bellek üzerinden mekanların üretilmesi çabasının da üzerinde durulması gerekiyor. İnkar edilen, unutturulmaya çalışılan hafızanın bir mekanda canlandırılması simgesel bir mekanın üretimini ortaya koyarak toplumsal hafızanın bu mekan üzerinden diri kalmasını sağlıyor. Mimarlık kuramı ve pratiğinin belirleyici isimlerinden biri olan Daniel Libeskind'in Yahudi tarihi üzerinden kurguladığı mekanlar bu bağlamda önem kazanıyor. Yahudilerin Almanya'da silinen izlerini yeniden canlandırmaya girişen Libeskind, belleği mekansallaştırarak Nazi Almanyası'nın kurduğu homojen toplum algısını kırmaya, Yahudiler’in yitirilmiş tarihlerine ışık tutmaya odaklanıyor.
Libeskind'in ortaya koyduğu en tartışmalı ve çarpıcı projesi Berlin'de tasarladığı Yahudi Müzesi. Tasarım anlamında da birçok simgesel göndermesi olan bu müzenin dışıda yarattığı Sonsuzluk Kulesi, Sürgün ve Göç Bahçesi, Soykırım Kulesi anıtlarıyla da hafızayı kentin farklı köşelerinde yeniden, tekrar tekrar canlandırıyor.
Kamusal alanda kolektif, ortak bir bellekten söz edebilir miyiz?  Sorusuna odaklandığımızda ise, Bunu kabullenmek, örneğin kentsel kültür mirası gibi kamusal alanın “korunan” bileşenlerinin üzerinde fikir birliğine varıldığı anlamına da gelir mi? Örneğin Beyoğlu’nun Levanten veya Osmanlı geçmişleri üzerinden kurgulanan söylemler ele alındığında (Keyder, 1999 içinde Bartu:32-39), ortak bir bellek yerine, parçalı pek çok imgenin bir araya geldiği bir kolektif bellek tariflenmektedir. Kamusal alan, bu bağlamda, farklı söylemlerin altını çizmek için iktidar mücadelelerine sahne olmakta ve toplumsal kimlik ve belleğin izlerini taşımaktadır. Hayden’e göre kimlik, belleğe ayrılmaz biçimde bağlıdır (1997:9) ve kültürel kimlikler asla değişmez değerler değildir, aksine tarih, kültür ve iktidar çerçevesinde süregiden bir değişim içindedirler. (Hall,1989:70-72) Bu değişim, iktidarlar tarafından yönlendirilebilir veya kültürel akımlara bağlı olarak biçimlenebilir. Ulusal ikonografinin desteklenmesi için belirli bir anlam çerçevesi içinde kültürel mirasın yeniden yorumlanması gibi uygulamalardan bahsedilebilir.

Kolektif belleğimizi oluşturan önemli bileşenlerden birisi olarak kültürel miras, Graham’a göre, geçmişi hatırlatmak ile ilgili olduğu kadar unutmak ile de ilgilidir. (2002:1006) Politik olarak kültürel mirasa yeni anlamlar yüklenmesi, ulusal kimliğin kurgulanmasında veya desteklenmesinde, ulusal olarak tanımlanan kültürün soyut ve somut bileşenleri yeniden yorumlanmasında da görülmektedir. Mostar Köprüsü, 1993’te yıkılana kadar, önemli etkinliklerin1 ve gündelik hayatın bir parçası olan bir eserdi. Önce Sırplar sonra Hırvatlar tarafından yapılan saldırılar, Hırvat ve Müslüman nüfusu birleştiren ve halklar arasında çok kültürlülüğün sembolü olan köprünün, hatırlattıkları ile beraber, bir arada yaşanan bir dönemin de bitmesini getirmiştir. 2004’te yeniden inşa edilen köprü, farklı kültürleri ve dinleri birleştirmek açısından bir dönemin kapandığını da gösterircesine uluslar arası platformda göz ardı edilmiştir.

Bireysel unutuş, çoğunlukla istemsiz bir hareket olmakla beraber, kolektif unutuş ya da hatırlama/yeniden kurgulama amaçlı, kasten yapılmış ve düzenlenmiş olabilir. Kolektif belleğin bileşenlerini içeren kamusal alanda yapılan müdahaleler, bir iktidar mücadelesinde, toplumsal kimlik üzerine derin etkiler yaratabilir. Bartu’nun belirttiği üzere geçmişe dönük, “düzgün” bir hatırlama, geçmiş, bugün ve gelecek değişmez biçimde birbirini takip ediyor olsaydı mümkündü. (Keyder, 1999 içinde Bartu: 43) Kamusal belleğin oluşumunun ve dönüşümünün bir bileşeni olarak korunan, yeniden tanımlanan, dönüştürülen kültürel miras ve anıtlar gibi kentsel mekândaki anı yapı ve objelerini yakından incelemek gerekir.

https://www.academia.edu/5731417/Haf%C4%B1za_Mekanlar%C4%B1


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder